26 Şubat 2012 Pazar

PIA



                Ellerimi birleştirip imkansız diye bağırıp hayata yalvaracağıma keşke kaderime güvenip olmasını dileseydim. Son zamanlarda çok yakın bir arkadaşımın yaptığı belki de yaptıgını sandığı ve inandığı şeyi birlikte yapıyoruz. Evrene mesaj göndermek . Bazen işe yarıyor. Bu yüzden inanmak istiyorum...

                Beklemekten, belirsizlikten , soru işaretlerinden nefret ediyorum. Bir şey olacaksa hemen olmalı, zorlamamalı, savaştırmamalı, can yakmamalı.
 Ve en önemlisi paranoyak olana kadar süründürmemeli. ( ben böyle iyiyim ama ya siz? )

                Mesela; birinin aramasını bekliyorum. Arayacak biliyorum ama şimdi arasın istiyorum o ise hiç bir zaman, zamanı tutturamıyor. ( saatimi bozuk ne, iyisi mi  ben ona bir saat alayım. ) Bir şey satın almak istiyorum alacağım onu da biliyorum ama neden beklemek zorundayım. ( giriyorsa girsin indirime artık. ) Yalnız olmaktan sıkılıyorum . Kendimle baş başa kalmak istemiyorum. ( Michael Jackson ne kadar You're not alone demiş olsa da kanmıyorum...) Yalnız kalmayacağım onu da biliyorum ve bazen bilmekten nefret ediyorum. Sonunu tahmin edilebilir kılıyor hayat bana bazen ve bu yüzden yaşadıklarımın tadını çıkaramıyorum nasılsa değişecek diye. Çoğu zaman değişiyor da. Bazen iyi bazen ise kötü. Sonuç iyi olursa kaygıya değiyor diyorum. Ama ya kötüyse işte o zaman fena. Değişeceğini biliyordum ama ne yönde, buna bir şeyler yakıştırmak zordu. Kötü sonuçlanacağını bilseydim evvel kinin tadını çıkarmaz mıydım. Öyle bir çıkarırdım ki... 


               Her neyse önemli olan buna son vermek değil mi ? Ben ne yapsam paranoyaklıktan vazgeçerim diye bir düşündüm. Kesin çözüm olmamakla birlikte bunu kendimce oyun haline getirdim ve yaşadıkça pekiştirdim. İnsanlar ne derse desin. Bu bana bunaltı ve bulantının  yanı sıra keyif de veriyor. Evet çok irdeliyorum, en detayına iniyorum. Ama bunun için hep gerçeği görüp daha ilk bakışta kimin ne istediğini anlıyorum. 

               Oyunuma gelince adı PIA ...  Bana göre açılımları ;

Türkçe açılımı : Paranoyak Irmak Akar ( hiiççç gülmeyin valla siz istediniz ) 

İngilizce açılımı : Paranoia and I . Awkward ( Paranoya ve Ben. Garip ). Hiç yakıştıramayanlar için. ) 

               Bu oyunda bir ajanlık var . Adı da bu yüzden CIA ve FBI gibi meraklandırıcı heyecan verici ve çoğunlukla maceracı. 

              Oyun tek kişiliktir, sakın kendinizden başka kimseyle oynamayın!. İşleri karıştırmak istemezsiniz heralde. Önce aklınızı kurcalayan bir şeyi seçin Ve neler oldu şöyle bir düşünün en küçük detaylara kadar . ( hadi sayemde hafızanız da güçlenecek. ) 

             Sonrası basit başlayın kurmaya, dedektiflik yapın. Öyle mi dedi yoksa bunu mu demek istedi. Burda size google kadar ukala olmayı vaad eden bir oyun var. Daha ne istiyorsun. Yeni yöntemler deneyin. Takip edin, başkası olun ( bununla ilgili bir çok film var. şimdi ben anlatmayayım. )  Tuzaklar kurun, burası oyunun yaratıcılık kısmı. Notlar alın, resimler çekin ama iyi analiz edin ve inandıklarınızı ortaya çıkarana kadar devam edin. Sevgilinizin aldattığını mı hissettiniz o zaman bulun o kızı. Ben buldum... Onu PIA'ladım. Sana bir konu da yalan mı söylüyor. Gerçeği öğrenin. Ben öğrendim. Onu yine PIA'ladım. Yukarıda dedik ya sonu kötü olursa fena diye. Eğer bu oyunu oynar ve sona daha hızlı yaklaşırsan hele bir de doğru seçimi yapıp inandığını ortaya çıkarırsan hiç de kötü değil. Olumsuzu olumluya çevirmenin verdiği keyif o salak sevgilinin oynaştığı kızı pataklamak kadar keyif verici. Aman ne olursa olsun diyorsun bir yerden sonra. Hiç yoktan zafer kazandın bak gördünmü. Her zorlukla karşılaştığında bu bir oyun ve ben kazanacağım diye başla, keyif aldıkça kuracak, kurdukça kazanacaksın. 

            Veronica Mars olmak varken niye oturup üzülüyorsak ... 
             

PS: Bu arada PIA herkese birşeyler hatırlatabilir ( kimisine havayolu şirketi, kimisine arkadaşımızın kedisi ( normalde adı Mia ama sevgili arkadaşım nedense onu hatırlar ) kimisine de şiir.  Ama benim için anlamı budur!... 

Iyı Eglenceler...

19 Şubat 2012 Pazar

Sonsuza dek izleyerek yaşadılar!...




            Diziler , diziler, diziler... Pembesi, mavisi farketmez. Benim en iyi dostlarım onlar...
           

           Son bir kaç yıldır tek dayanağım oldular, yalnızlığımı aldılar. 29 tane dizi takip etmek zor olduğu kadar keyifli de, bazılarına göre ben hastayım. İşim gücüm yok mu benim. ( napıyım senin gibi dedikodu mu kovalıyım pehh ) 

             Valla diziler ve karakterlerini arkadaşın olarak kabul eder ve onları benimsersen yanı gercekmıs gıbı tanımaya calısırsan o zaman keyıf alırsın ben hepsını tanıyor ve hepsınden bırseyler almaya calısarak bu hayal dunyamı kuruyorum. Gayette mutluyum.. ( sen ne dersen de ) Biraz derine inersek, sen hangi arkadaşının sırlarını biliyor ve bu kadar yakınına giriyorsun. Hiçbirinin !.

              Geçen gün bir arkadaşım izlemiş ''Vampir Günlükleri'ni''. sürekli ondan bahsedıyor. Damon şöyle Damon böyle... Geçtığımız yıl ben aynı şeyi yaptığımda '' offf yeter y
a seni mi dinliyeceğiz sürekli aynı muhabbet ''diyerek beni itin götüne sokmayı başarmıştı. ( Bu lafta ne saçma bi laf ne işim var benim itle köpekle ) Neyse haa dedim öyle mi. İNTİKAM! ...  

              Misilleme yapmaya da bayılırım ya. Önce bir azarladım. Sonra da haklı olduğumu göstermek için ona şöyle söyledim. '' Söyler misin bana, kim sana aile sırlarını açıklıyor. Hep yanında kalmana izin veriyor. Biraz hissederek izle... Ve asla sanatı aşşağılama !!. '' Sevgili arkadaşım geçen yıl ki söylediğinden utanmışcasına ( yani yuttu bizim zokayı )  ''Hiç bu yönden düşünmemiştim. Tüm tavsiyelerine uyup hepsini izleyeceğim'' dedi. He dedim adam ol. Ulan tavsiye ettiğim diziler sayesinde Hollywood ayakta. Valla komisyon isticem ha. 


Şimdi size izlediğim bir kaç diziyi bir iki cümleyle açıklamaya çalışacağım . Belki izlersiniz. :)


One Tree Hill : Chad Michael Murray var büyük bir kısmında . Bence başka söze gerek yok. Bu dizide Nathan ve Haley 'in aşkı en etkileyeninden.. Başlarına ne gelirse gelsin ayakta durmayı başaran bazen başkalaşan bir grup genç ve aileleri.. 

Gossip Girl : Klasik kız dizisi. Biz kızlar dedikoducu olduğumuz için bunu izlemezsek hangi yoldan gideriz.. Forever Gossip girl .( yine o Damon'cı arkadaşım bana hemde otoparkta ' aşgım gohssip girl geldi mi diye kroca sordu. diziden soğudum valla . ) Bu dizidede en çok etkilendiğim Chuck'ın aşkı ve ses tonu, o olmasa yalan olur...

90210   : Heeh işte bu önemli!.. İzleme sebebim,  ben daha çok küçükken ablam sayesinde adını duyduğum ve yarım yamalak izlediğim, sonra liseye geldiğimde tekrarlarını izlediğim BEVERLY HİLLS 90210,  türkçe adıyla EVİMİZ HOLLYWOOD 'da diye çevrilen o muhteşem gençlik dizisinin devamı olmasıdır.  Onun kadar keyif vermese de eski diziden gelen konuk oyuncular, onların suan kı yasamı , ısımlerının gecmesı bıle benı gülümsetmeye yetiyor.

Glee   : Müzikal severler buraya!... Ben bir GREASE hayranı olarak bunu izlemesem ayıp olurdu. Müzikal herşeydir müzikle görselliği karıştırıpta kötü birşey çıkaran yoktur. ( MUCK diye bizde birşey yapmaya çalıştık ama emeklerine sağlık diyerek keşke taklit edipte becerememektense yine müzikal yapıp konuyu farklı işleselerdi diyerek parantezi kapatıyorum. ) 


Cougar town : Şu çığlıktaki kadını hatırlayan varmı ? Hani spiker taş gibi hatun dedirten . :) Courtney Cox. Gelmiş 40'lı yaşlarına bide boşanmış kocaman  oğlu var. Ama hala dipdiri . Bu orta yaş dizisi olsa da bir çok gençten daha aktif daha keyifli ve daha yaratıcılar. Gülmemek , özenmemek, taklit etmemek mümkün değil. PENNY CAN !....

How I Met Your Mother : Best Tv series ever !... Barney mi diyim Ted mi diyim Hepsi mi diyim ? What Up ! Bir dizinin insanı aynı bölüm içinde işeyene kadar güldürüp birden salya sümüğe bağlatması nasıl mümkün oluyor. Olmuş işte Hiç bitmemesi dileğiyle...

The Vampire Diaries  : İşte bunu dile getirmek zor. İzleyen anlar zaten. Ben ki vampirlerden hoşlanmayan, Alacakaranlık serisinin sadece birini seyredip sıkıntıdan patlayan biri olarak, ısrara dayanamayıp bir bölüm izlememle gerisi geldi ki burda vampir ısırıklarından daha çok şey işlendiğini farkettim. Damon, Stefan , Klaus, Jeremy, Tyler hiç farketmez ben hepsini alabilirim :) 

               Neyse 4 te 1 lik kısmını paşlastık bu kadar yeter. Sizi de sıkmayayım.

Daha iyi yapacağım birşey çıkmadığı sürece dizi izleceğime, onlara saygı duyacağıma and içerim!...





14 Şubat 2012 Salı

Sevgililer Günü!..

                 Bugün benim için sadece Salı! Bir çok insana göre 'Sevgililer Günü ' olabilir. Duygular karmaşık anlayacağınız...

                Düşünüyorum bugün ne yapmalı , kimi aramalı diye ama yalnızlıktan başka birşey gelmiyor aklıma. Ama bozmuyorum moralimi. Ne önemi varmış bugünün. Zaten hergün yalnızlığımla başbaşa değilmiyim. ?

                 Hediye alan, kutlayan olmasa nolucak sanki, ölücekmiyim? Yok canım daha neler. Benimde kendime göre hediyeyle mutlandıracağım insanlar var tabii. Annem, babam, kardeşlerim, arkadaşlarım derken battığım andır. Zaten yalandı takılmayın. Alana hayır demem teselli olur ama ben alamıcam KUSURA BAKMAYIN...

                 Şimdi buraya kadar okuduklarınız işin bunalım kısmı. Eğlenceli tarafları da var tabii. Mesela dostluklar böyle günlerde ortaya çıkar. Bir kaç sevgilisiz giderler kafa çekmeye. Seni dinleyeni , derdine ortak olanı orda görürsün işte. Sevgilisi olanın o gece orda işi yoktur. Evsizin yanına gelmiş villa sahibi gibi onunla mı uğraşıcaz canım. Sırıtır durur ay aşkım ay bebeğim. Hadi ordan. Git, gelme be.

                 Neyse nerde kalmıştık. Heh dostlarla içki sofrası bunalım şarkılar, biz hep böyle mi olucaz kanka ile biten cümleler süratle giderken bi bakmışsın lanet sevgililer günü bitmiş yerine sevgilisi olup olmadığına bile bakmadığın can dostların kalmış. Şimdi kalk onlara sarıl, yanında değilse ona mesaj at. Hatta git ona hediye al.

                 Dün akşam ismi lazım olmayan bir AVM' ne gittim. Ay biri ordan koşturur, diğeri burdan. N'oluyor arkadaş! Anana babana doğum günü hediyesi al desen almıştık ya idare etse , hallederiz bi ara derken iyiydi ama. Adam elini tutucak diye ( artık nereni tutuyorsa ) koştur ne alıcam havalarında. Romantizmi paraya döken gençlik...

                 Benimde sevgilim oldu ama koşturmadım kuyruğuma basmışlar gibi. Hatta almadığım zamanlar bile oldu. Niye çünkü bazen kuru bir cümle bile büyük bir hediyedir. Tabii anlayana. Ne yapayım pırlantayı ( satarım, çatır çatır harcarım valla ) ne yapayım çiçeği ( allah çarpsın çöpe atıcam iki gün sonra ) ne yapayım zevksizce aldığım bir kaç parça üstbaşı...( pazar var valla burda ben hallederim ) İnsanın sövesi geliyo böylelerine. Mal meraklısı olursan o ayrı tabii... Sevgilinde maldan farksız çünkü. Neyse elalemin sevgilisine bok atmayalım şimdi ...

              Nerde o romantik hediyeler arkadaş? Bir CD doldur birlikte dinlediğimiz şarkılar olsun, bir hikaye yaz sonu bizim hayalimizdeki son olsun, git resmimizi çiz ( tamam beceriksiz git çizdir bari ) , Yabancı bir şarkıya türkçe söz yaz ( o berbat sesini ) kaydet gönder, içinden geçenleri yazdığın resimlerimizle süslediğin bi albüm yap, ne biliyim ilklerimizi belgele - ilk gittiğimiz yer neresi, ilk dinlediğimiz şarkı kimindi, ilk nerde tanıştık , ilk , ilk, ilk ... ( ya amma da sanatsal oldu bunlar he ). Olsun olsun en duygulusu , en romantiği bunlar bak bak ağla...


 PS:  Şimdi tüm okuduklarından yola çıkarak önce bunları yapabilecek, değer verecek sevgiliyi bul. Sonra hediyeni seçersin. Hadi rastgele...


           SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ KUTLU ( beter ) OLSUN !...

1’e 1000

Abimin kullandığı , çok sevdiğim bir lafı vardı.  Benim hakkımda ne düşünüyorsanız , Allah size bin katını versin... gibi birşeydi.  ...